Haber

Aylin Nazlıaka’dan Bakan Yanık’a: “Kaç Kayıp Çocuğumuz Var? Çocuklar Enkaz Altından Hangi Hastanelerde Çıkarılıyor?”

CHP Kadın Kolları Başkanı Aylin Nazlıaka, deprem bölgesinde kayıp çocuklarla ilgili hükümetin açıklamalarına inanmadıklarını belirterek, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık’a, “Kayıp kaç çocuğumuz var? Cinsiyeti, cinsiyeti ne?” yaş grubu bu çocuklar?illere göre dağılımları nedir?kaç tanesi ailesine teslim edildi? Enkazdan çıkarılan çocukların hastane kayıtları nasıl tutuldu? Nazlıaka, Kızılay’ın çadır satışını da eleştirerek, “Biz ‘çadır, çadır’ diyerek aşağılanırken Kızılay çadır satışından kazandığı paraları saymakla meşguldü” dedi.

CHP Kadın Kolları Lideri Aylin Nazlıaka, bugün CHP Genel Merkezi’nde deprem bölgesinde kadın ve çocukların yaşadığı sorunlara ilişkin basın toplantısı düzenledi. Nazlıaka dedi ki:

“RANTLARINI ARAYAN DEVLET, GÜZEL ÜLKEMİZİ KOCAMAN BİR MEZARLIĞA DÖNDÜRDÜ”

“Büyük bir felaket yaşadık ama bu felaketi felakete çevirmemek mümkün oldu. Maalesef bu felaket, yönetenlerin tedbirsizliği, ülkeyi yönetenlerin beceriksizliği, tam bir felakete, felakete dönüştü. ülkemizin deprem kuşağı yaşadığını bile bile ülkeyi yönetenlerin koordinasyon eksikliği.Tam 24 yıl geçti.Ancak İzmir ve Elazığ depremlerinin üzerinden üç yıl geçti. Van titremesi Ders almak bir yana, bu acılar henüz tazeyken bir felaketi daha yaşadık.

Kâr hırsı olan iktidar güzel ülkemizi koca bir mezarlığa çevirmiştir. Onbinlerce vatandaşımız hayatını kaybetti. Bu ölümler Erdoğan’ın dediği gibi olmayacak. Bunu burada bir kez daha belirtelim. Kader değil. Bu resmen cinayettir. Katilin kim olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz.

Evet acımız büyük ama öfkemiz daha da büyük. Bugün 23. gün. Depremin üzerinden 23 gün geçti. 552 saat geçti. Buraya kadar olanları hatırlayalım. ‘Altın saatler’ olarak adlandırılan ilk 24 saatte durum yoktu. İlk 48 saatte devlet yoktu. Birçok ilde ilk 72 saatte durum yoktu. İnsanlar enkazın başında yakınlarını kurtarmaya çalıştı. Bazıları moloz yığınlarını elleriyle kaldırmaya çalıştı.

“CUMHURİYETİMİZ ASIRLIK YILDÖNÜMÜNDE TEK ADIM REJİMİNDE VATANDAŞINI KİMSEYE BIRAKMADI”

Cumhuriyet öksüzler yurdu olarak kurulmuş ama gördük ki Cumhuriyetimiz 100. yılında tek adam rejimi ile vatandaşlarını yetim bırakmış. Hepimizin hafızasına kazınmış bir depremzedenin sözleri vardır. ‘İlk günlerde sesler vardı ama kurtaracak kimse yoktu’ diyor. Sonra birisi geldi. Bu sefer ekipman yoktu. Ekipman geldi ama artık ses yoktu.’ Vallahi bunu duyunca utandık; Perişan olduk ama görüyoruz ki ülkeyi yönetenlerde en ufak bir utanma yok. Damarları çatlamış olmalı ki bugüne kadar tek bir hükümet yetkilisi, tek bir bürokrat istifa etmedi.

Sevdiklerini kaybedenler cenazelerde ağladı. ‘Seni kurtaramadım’ dediler. Ancak bu bireysel bir iyileşme süreci değildi. Devletin ekip ve teçhizatıyla, doğru zamanlamayla hareket edilmesi gereken bir süreçti. Ancak yakınlarını kurtaramayanların bile sorumluluğunu bu şahıslara yükleyen bir iktidar anlayışıyla yönetiliyoruz. Peki tüm bunların sorumlusu olan hükümet ne yaptı? Vahşeti ‘kader’ diyerek geçiştirmeye çalıştı. Beceriksizliğini bir kez daha ‘kader’ kisvesi altında saklamaya çalıştı.

Utanarak söylüyorum ki artık insanlar sevdiklerinin cansız bedenlerine sahip oldukları için kendilerini şanslı hissediyorlar. Çünkü halen enkaz altında kalan ve sevdiklerinin cansız bedenlerine ulaşamayan çok sayıda vatandaş var. Cenazesini istediği gibi kılamayan, usulüne uygun cenaze töreni yapamayan çok vatandaş var. Artık ülkeyi yönetenlerden bu konuda herhangi bir hassasiyet beklemiyoruz. Çünkü acıya zerre kadar saygıları yok. Bunu bu süreçte çok net bir şekilde bir kez daha gördük.

“‘ÇADIR, ÇADIR’ dediğimiz için her türlü hakarete maruz kalırken, KIZILAY BENİM ÇADIR SATIŞINDAN ALDIĞIM PARÇALARI SAYMAKLA MEŞGUL OLDU”

Ateş düştüğü yeri yakar mantığıyla hareket eden tek adam rejimi, deprem bölgesinde yaşananları görmediği, duymadığı, anlamadığı ve görmezden geldiği için sarayın parlayan ışıklarıyla gözlerini kamaştırmak zorundadır. Bir film izlemek gibi, insanların bir yudum suya ve bir lokma ekmeğe ihtiyacı olduğunu izlemek gibi. Bu da yeterli değil. İnsanlar karda şov yaparlar, kışın dışarıdayken yan kanalları getirirler, önceden hazırlanmış bir çadıra koyarlar ve ‘Burası çadırın girişidir’ derler; gösteri yapıyor Biz onlar adına utanıyoruz ama onlarda utanma yok. ‘Kızılay nerede’ diyorduk. bağırdık. Çadır bulmak için seferber oluyoruz. Ne çadır var ne de Kızılay. Neyse ki cesur gazeteciler var ama Kızılay’ın çadırlarının akıbetini öğrendik. Meğer kızı kanser olan bir baba oğluna çadır bulun diye feryat ederken, Kızılay çadır satmakla meşgul. Meğer biz ‘çadır, çadır’ dediğimiz için türlü türlü hakaretlere maruz kalırken, Kızılay çadır satışından elde ettiği paraları saymakla meşguldü. Bunu öğrenince aklıma Erdoğan’ın ‘ahlaksız ol! şerefsiz ol! kahretsin! Bu vicdansızlık olur mu?’ Bu kelimeleri motamot’a iade ediyoruz.

Deprem bölgesinde portatif tuvalet, portatif duş veya kalıcı tuvalet ve kalıcı duş ihtiyacı karşılanmamıştır. Yaklaşık bir ay sürecek olan depremin ardından deprem bölgesindeki imkanlar halen çok kısıtlı. Çadırda yemek pişirmek, sobayı yakmak, çocuklara bakmak, yakınlardaki aşevinden yiyeceklere ulaşmak hâlâ kadınların omuzlarında. Kadınlar kayıplarının acısını yaşarken, ailede yaşlı bir engelli varsa çocuklarını nasıl besleyeceklerini ve hayatlarını nasıl kolaylaştıracaklarını düşünmek zorunda kalıyorlar. Çocuklar tüm bu yıkımın ortasında cansız bedenler görmüşler ve birçok cenazeye şahit olmuşlardır. Doğal olarak, doğal çocukların psikolojisi de bozulur.

Bir yandan çok sınırlı barınma koşulları var. Orada çocuklarını düzeltmeye çalışan hanımlar bir yandan da barınma, tuvalet ve banyo sorunlarını çözmeye çalışıyor. Birçok ablamız günlerce banyo yapamamaktan dolayı saçlarını kaybetmiştir. Tabii ki, salgınlar giderek daha yaygın hale geliyor.

“HÜKÜMET SALGIN HASTALIĞI RİSKİNE KARŞI TEDBİR ALMADIĞI İÇİN ÇOCUKLAR ZATEN HASTA”

Salgın riskine karşı günlerdir uyarılar yapılıyor ama devlet önlem almadığı için çocuklar zaten hasta. Bazı çadırlarda kadınlar ve çocuklar balık yığını gibi uyuyor. Öksürme ve hapşırma çok yaygındır. O çadırda bir çocuğun hastalanmasından itibaren çadırdaki herkesin de hastalandığını söylemeye gerek yok.

Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun yaptığı bir araştırmaya göre deprem bölgesinde 226 bin hamile kadın var. Beyin sarsıntısı bölgesindeki yaşam hamile kadınlar için iki kat daha zordur. Hem psikolojileri etkilenir hem de muayeneleri gecikir.

“SAĞLIKLI OLMAK LÜKS GİBİ GÖRÜNÜYOR”

Enfekte kadınlar ise sağlık olanaklarından asla yararlanamıyor. Hamile kadınlar, yaşanan gerilim ve zorlu yaşam koşulları nedeniyle düşük yapma ihtimalinden korkmaktadır. Doğum sonrası kadınlar sütten kesilir. Bebekli anneler çocuklarına bez yetiştiremezler. Kronik hastalığı olanların tedavisi de bu süreçte gecikmektedir. Çölyak hastaları gibi nadir hastalıklara sahip olanların çektiği acı ikiye katlandı. İnsanlar en temel ihtiyaçlarını karşılarken, sağlıklı olmak bir lüks gibi geliyor. Bölgede yaşam koşulları o kadar kötü ki çadır bulanlar kendilerini şanslı olarak tanımlıyor.

İktidara bir kez daha haykırıyoruz: Öncelikle barınma ihtiyacının karşılanması gerekiyor. Geçici barınma ihtiyacı olan çadır ve konteynerler bir an önce temin edilerek, kalıcı barınma ihtiyacı konusunda vatandaşlarımıza gelecek perspektifi sunulmalıdır. Ancak yapılacak konutlar seçim rüşveti olarak verilmemeli.

Gittiğim her enkazın başından yükselen feryatlarla, devletin enkaz altında kaldığına şahit oldum. Tüm bu aksiliklere, koordinasyon eksikliğine, niteliksiz ekiplere ve yetenek eksikliğine rağmen içimizi ısıtan şeyler oldu. Bugün bu maliyetler muhtemelen Kızılay gibi kurumlarda kaybedilmiştir ama yine de halkımızda, sivil toplum kuruluşlarında ve meslek kuruluşlarında dayanışma ve yardımlaşma ruhu olmuştur.

“BU DÖNEMDE BU VERİLERİ İFŞA EDEN DEVLET YETKİLİLERİNE VEYA SAYIN YANIK’A ARTIK GÜVENMİYORUZ”

Hükümetin sorumsuzluğu nedeniyle, refakatsiz çocuklar ve kayıp çocuklar sorunuyla da karşı karşıya kaldık. “Kayıp çocuklarımız nerede?” Bizi arayanlar oldu. ‘Oğlum enkazdan çıkmadı ama başka yerde, bulamıyorum. ‘Lütfen bize yardım edin’ diyenler oldu. Kayıp çocuk ihbarları üzerimize yağdı. Hayatta kalan aile bireyleri il-il-hastane-hastane arayışına girdi. Bazen sosyal medyadan yardım umdular. Bu süreçte gözümüz kulağımız Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık’a çevrildi. Yanık Bey ne diyecek? ‘Üzerine düşeni yapıyor mu, ne yapıyor?’ onu izledik Peki kaç çocuk kayıp? Bu çocuklardan kaç tanesi ailesine teslim edildi? Bu konularda bizi aydınlatması gerekirdi. Bu konuda birinci derece sorumlu ve yetkili kişi oydu. Yanık Bey, depremden iki gün sonra yani 8 Şubat’ta yaptığı açıklamada ‘Şu anda bilgimiz dahilinde kayıp çocuk yok’ dedi. O zaman ne duyduk? Ardından da birbiri ardına başka açıklamalarda bulundu. Bazı bilgilerle ailesine teslim edilen, takip edilen, kimliksiz çocukların sayılarını paylaşmaya başladı. Bu dönemde bu tür verileri ifşa eden devlet yetkililerine ve Sayın Yanık’a artık güvenmiyoruz.

Derya Yanık, ‘Bebeklerimiz ve çocuklarımızla ilgili herhangi bir ihtiyacımız için ne Bakanlığımızdan ne de Sağlık Bakanlığından davet almadık. Allah’a şükür şu anda böyle bir ihtiyacımız yok” diyerek bölgeye ulaştırılan yardımların bir şekilde durdurulmasını sağlamaya ve gerçekler manipüle edilmeye çalışıldı.

CHP olarak hiçbir zaman ve asla evlatlarımızı kimsesiz, kayıp çocuklarımızı ortada bırakmadık. Her bir çocuğumuz bize emanet diyerek bu sorunun peşine düştük. Çocuklara sayı gözüyle bakmadık. Derya Yanık her gün açıklamalarda bulunarak ‘Bu sayıda çocuk bulundu’, ‘Bu sayıda çocuk ailelerine teslim edildi’ dedi, biz onlara sayı olarak yaklaşmadık.

“9 ÇOCUĞUMUZUN AKIbetini HALA BİLMİYORUZ”

Bu süreçte bir skandal daha ortaya çıktı. Gaziantep’ten Sakarya’ya getirilen 9 çocuk, halk yurduna yerleştirildi. Bulunan çocukların, refakatsiz küçüklerin Bakanlığın himayesinde olması gerektiği ortaya çıktı. Ona buradaki kanunları hatırlatmama bile gerek yok. Haber kamuoyunda yankı uyandırdı. Bunun üzerine Bakan, haberden 24 saat sonra yazılı açıklama yaparak, “İddialar kesinlikle gerçeği yansıtmamaktadır” dedi. Ancak Sakarya İl Müftüsü bu skandalı doğruladı. Kurs görevlisi, ‘Çocuklar Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na teslim edildi’ dedi. Ancak bu 9 çocuğun akıbetini hala bilmiyoruz.

CHP olarak deprem sonrası refakatsiz çocuklar ve kayıp çocuklarla ilgili iddiaları araştırmak üzere bir ekip oluşturduk. 4 milletvekilimiz bu araştırmalar için canla başla çalışıyor. Eksik raporları tek tek inceliyoruz. Aynı zamanda Meclis Grubumuz, kayıp şahıslar sorununun çözülmesi için bu konunun TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nun bir alt komisyonu olan Çocuk Hakları Komisyonu tarafından bir an önce değerlendirilmesi gerektiğini belirterek komisyonu çalışmaya davet etti. herhangi bir hak ihlali olmadan.

Buradan başka bir arama yapmak istiyorum. Kayıp çocuk veya refakatsiz çocuk ihbarı varsa, bulunan çocuk varsa lütfen 0312 207 41 31’i arayınız. Yalnız değilsin, biz buradayız.

“KAÇ KAYIP ÇOCUĞUMUZ VAR?”

Şimdi Bakan Yanık’a bazı sorular sormak istiyorum: Kaç tane kayıp çocuğumuz var? Bu çocuklar hangi cinsiyet ve yaş grubundan? İllere göre dağılım nasıl? Bu çocuklardan kaç tanesi ailesine teslim edildi? Enkazdan çıkarılan çocukların hastane kayıtları nasıl tutuldu? Bu çocuklar hangi hastanede tedavi gördü? Ampute çocukların tedavisi nasıl sağlanacak? Protez kol ve bacak çok yüksek bedeller ödemeyi gerektirir. Devlet bu çocuklara bu konuda nasıl yardımcı olacak? İçişleri Bakanlığı mı yoksa Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bundan sonraki süreçte nasıl bir yol izleyecek? ALO 183 sınırına kaç kayıp ihbarı geldi? Kaç çocuk bulundu, kayıp çocuklarımız nerede? Bunları da bilmek istiyoruz. Bütün bu koordinasyonsuzluk, bunca beceriksizlik, bunca beceriksizlikle o sandalyede oturmaya devam edip etmeyeceğini de sormak isterim. Şimdi istifa bu iktidar döneminde literatürden kalkmış görünüyor. En azından af dilemesini bekliyoruz.

“HELAL BEKLEYEREK BU İŞTEN ÇIKAMIYORLAR”

Yaşadığımız bu acıların ve beceriksizliğin bedelini sormaya kararlıyız. Bundan asla ama asla geri adım atmayacağız. Olaylara kader deyip helallik isteyenlere, helallik isteyip de bundan kurtulamayanlara inanmıyoruz. Kimden helal istiyorlar? Şu anda bir cesedi bile olmayanlardan biri mi? Senden önce; Adıyaman’da enkazdan çıkarılan ve ardından koşarak ailesinin yanına koşan ve Gaziantep Nurdağı’nda annesini, babasını ve üç kardeşini kaybeden Zeynep’ten helallik isteyin. Bakalım Zeynep sana helal verecek mi? Önce sen; 56 hayatını ve yakınını kaybeden, ailesinden 56 kişiyi kaybeden Kadın Kolları MYK Üyemiz Fevziye Pehlivan’dan helallik isteyin. 7 yaşındaki yeğeni enkazdan çıkarıldığında üzerinde tek bir çizik bile yoktu ama çocuk donarak öldü. Senden önce; Enkaz altında annesini, babasını, kolunu, bacağını kaybeden çocuklara helallik dileyin. Bakalım size helal verecekler mi?

“KIZILAY BAŞTA YETERLİ PERSONEL BULUNAN KURUMLARI YENİDEN İNŞA EDECEĞİZ”

Bu süreçte biliyoruz ki iktidar gibi ‘vay’, ‘maşallah’ diyerek, Bakan Derya Yanık gibi ‘teşekkürler’ diyerek bu süreç yönetilmez. Depremde yok sayılan depremzedelere para dağıtarak mağduriyetlerinin, mağduriyetlerinin örtbas edilmeyeceğini haykırıyoruz. İktidara gelir gelmez bu vatandaşlarımızın mağduriyetlerinin hesabını soracağımızın sözünü veriyoruz. İlk seçimden sonra iktidara gelir gelmez insanca yaşanabilir şehirler inşa edeceğiz. Hiçbir çocuğumuzu sahipsiz bırakmayacağız. Fay hattı üzerinde ölüme sebebiyet verecek binaların yapılmasına asla ama asla izin vermeyeceğiz. Niteliksiz ekiplerin dolaştığı başta Kızılay olmak üzere birçok kurumu yeniden inşa edecek ve bu kurumları Cumhuriyetin kurucu ideolojisine ve ruhuna kavuşturacağız. Bu çürümüş düzeni mutlaka yıkacağız ve milletimizle birlikte herkesin geleceğe barış ve refah içinde, umutla bakabileceği yeni bir düzen kuracağız.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu